Publisher's Synopsis
17. yuzyil Ispanya'sinda edebiyat duskunu bir maceraperest; gunumuzdeyse klasiklesmis bir yazar: Miguel de Cervantes Saavedra. Ispanyol donanmasina katilip Kibris'ta, Inebahti'da, Tunus'ta, Navarin'de savasti. Bes yil Cezayir'de esir hayati yasadi. Ulkesinde resmi gorevler ustlendi ve yolsuzluk, cinayet gibi gerekcelerle defalarca hapse girdi cikti. Her sey edebiyat icindi; onca seruvenden sonra tum zamanlarin en unlu hayalperesti La Manchali Don Kisot'u yazdi. Nesli tukenmis sovalyelere ozenip hayallerinde kurdugu dunyada yasayan Don Kisot, umutsuz bir kahramanlikla, yel degirmenlerini devlestiren aptallik arasinda bir simge gunumuz dunyasinda. Tipki usagi Sanco Panza'nin pratik ve gercekci halkin simgesi oldugu gibi... Birinci bolumu 1605 yilinda yayimlanan Ispanyol edebiyatinin bu basyapiti, yayimlandigi gunden beri pek cok dile cevrildi, defalarca basildi.Omrunun son yillarinda da olsa, Don Kisot sayesinde istedigi un, sayginlik ve paraya kavusan Cervantes oldugunde modern romanin ilk kilometre taslarindan birini diktigini bilmiyordur. Cok farkli ulusal edebiyatlarin cok farkli yazar, elestirmen ve okurlari Don Kisot'u modern edebiyatin baslangic noktasi ve kutsal kitabi olarak degerlendirirler. Don Kisot'un uc tek tanrili dinin kutsal kitaplarindan sonra gelmis gecmis en cok okunan kitabi olmasi da bu degerlendirmenin hakliligini kanitlar. Gunumuzde onun yalnizca ilk modern roman degil, ayni zamanda ilk post-modern roman oldugunu iddia edenler de var. Bu kuskusuz tartismaya acik bir konudur; ancak bu iddianin kesin olarak gosterdigi, modern zamanlari yararak gelen muhtesem Don Kisot'un tam 400 yil once su siralarda yayinlandigindan beri guncelliginden hicbir sey kaybetmemis oldugudur. Belki de bu yitmezligin, bitmezligin sirri bir baska edebiyat olumsuzunun, Dostoyevski'nin su sozlerinin altinda bir yerlerdedir: "Don Kisot, insan dusuncesinin en son ve en buyuk sozu, insanin ifade edebilecegi en aci ironidir" Senyor Kesada'nin tatli delilikleri: Koyun satosu bir tepe ustunde yukseliyordu. Berber ile papaz o sabah bu tepenin eteginde karsilastilar; hem birbirlerini gormekten, hem de bu taze ve parlak sabahtan dogan sevincle uzun uzun birbirlerinin elini siktilar, Ispanya kirlari, goz alabildigine gunesin altina serilip gidiyordu. Gokyuzunde en guzel yaz gunlerinin derin ve temiz maviligi vardi. Her sey goze hos gorunuyor, her sey derin bir yasama sevinci ve tatliligi ile dolup tasiyordu. Bununla beraber papaz dusunceli gorunmekte idi. Berber: - Dostumuz Senyor Kesada ne halde? diye sordu. Papaz cenazeden doner gibi bir cehre ile icini cekerek cevap verdi: - Nasil istemezseniz oyle. Ben simdi satodan geliyorum. Dostumuza o ugursuz kitaplari bir parca birakip kirlara cikmasi icin yalvardim. Ha ona nasihat vermissin, ha bir disi katira ! Berber basini iki yana sallayarak: - Dogru, dedi, onunki si bal gibi delilik! O sovalye romanlari yazmakla vakitlerini geciren asagilik yazicilarin ettigini bulacak.